top of page

 

Başta Şampuan olmak üzere, saç kremleri, saç koruyucu, boyalı saçlarda renk koruyucu, gibi pek çok ürün mevcut. Yapılan bir araştırma sonucu, aslında, saç bakım ürünlerinin, hayatımız açısından tahlikeli olduğunu ortaya koydu. Özellikle, Şampuanlarda bulunduğu iddia edilen formaldehit adlı madde kanserojen maddeler listesine eklendi.

 

Şampuanların içeriğindeki kimyasallara bakalım...

 

Su:

Şampuan etiketinde ilk sırada yer alan madde. Bir baz oluşturuyor ve diğer tüm kimyasal maddelerin bir arada kalmasını karışmasını sağlıyor. Çoğunlukla şampuanların yüzde 80'i sudan oluşuyor.
 

Amonyum Lauryl Sulfate/Amonyum Laureth Sulfate/ Sodium Lauryl Sulfate:

Bu üç madde de hemen hemen tüm sıvı sabun ve detarjanlar da bulunuyor ve yağların çözülmesini sağlayarak saçları kirden arındırıyor.


Cocamide DEA MEA ya da TEA / Cocamidopropyl Betaine:

Kir çözme özelliği Amonyum Lauryl Sulfate/ Amonyum Laureth Sulfate/ Sodium Lauryl Sulfate'e göre daha az olan bu kimyasallar şampuanın köpürmesini ve kıvamının koyulaşarak kolay dökülmesini sağlıyor.


Sodium Citrate:

Bu maddenin temel görevi şampuandaki PH derecesini sabit tutmak saçın sağlığını ve parlaklığını korumak.


Glycol Distearate / Streate:

Bu iki maddenin en önemli özelliği şampuana (şeffaf renkte olanlar hariç) o sedefsi hoş rengi ve hoş kıvamı vermek.
 

Polyquaternium/Quaternium:

Yumuşatıcı özellikteki bu maddeler bazı çamaşır yumuşatıcılarda da bulunuyorlar, saçların yıkamadan sonra yumuşak bir hal almasını kolaylaştırıyor aynı zamanda şampuana da kıvam veriyorlar.
 

Dimethicone / Cyclomethicone: Özel silikon yağları saçı kayganlaştırıyor parlaklaştırıyor ve banyo sonrası çok daha kolay taranmasına yardımcı oluyorlar.


Pantenol: Bir B vitamini türevi olan ve bazı şampuanlarda bulunan pantenol saç telinin sadece yüzeyinde kalmıyor içine de işliyor ve daha nemli olmasını şişkin görünmesini sağlıyor. Saç böylece daha sağlıklı bir hal alıyor.


SLS (Sodium Lauryl Sulfate):

Köpürme işlevini gerçekleştiriyor. Ciltte ve gözde tahrişe neden olarak cildin yağ dengesini bozabiliyor ve bağışıklık sistemini olumsuz etkiliyor. 

Paraben:

Raf ömrünü uzatmak için kullanılıyor. Ciltte egzama tipi tahriş ve alerjik reaksiyonlara sebep oluyor. Benzoik asidin bir türevi olan paraben zehirli ve toksik bir madde. Üstelik vücutta östrojeni taklit edebiliyor. Göğüs kanserine sebep olduğu birçok bilimsel araştırmayla ispatlanmış durumda. Çeşitleri: methyl, propyl, butyl ve ethyl… Formaldehit: Vücuda solunum, sindirim ve az miktarda da deri yoluyla girip kişiyi duyarlılığına göre farklı şekilde etkiliyor. Bunların çoğu; göz, burun, boğaz tahrişi gibi mukozalarla ilgili belirtiler. Ancak, formaldehit soluyan bazı hassas kişilerde yorgunluk, uyuklama, deri döküntüleri, baş ağrısı ve baş dönmesi, konsantrasyon bozukluğu gibi çok farklı şikâyetler görülebiliyor. 

Polietilen Glikol:

Cildin tabii nem değerini çoğaltıp azaltabilen, petrolden üretilmiş kanserojen bir katkı maddesi. Bu, cildin yaşlı görünümünü artırıp onu bakterilere karşı daha savunmasız duruma sokuyor. Ayrıca tahriş, kaşıntı, göz hasarı yapabiliyor. Propylene glycol(PG): Bir petrol türevi. Cilde nüfuz ederek proteini ve hücresel yapıyı zayıflatıyor. 

Silikon:

Cildin ve saçın yumuşak ve canlı görünmesi için kullanılıyor. Cildi kaplayarak hava ile teması engelliyor. Bu yüzden sivilce ve pullanmalara neden olabiliyor. 1,4-dioxane: Kansere yol açan maddelerin başında yer alıyor. Köpük yapıcı ve nemlendiricili ürünlerde yaygın şekilde kullanılıyor. Etiket üzerinde, PEG, “Polyethylene”, “Polyethylene glycol”, “Polyoxyethylene” kelimeleri ile tanımlanıyor. Göz ve mukozada kaşıntıya, deride tahrişe, santral sinir sisteminde depresyona ve zehirlenmeye sebep olabiliyor. Akut maruz kalma durumunda ise tahriş, baş ağrısı-dönmesi ve uyuşukluk yapıyor. 

     Şampuan yapımı ... 

 

Kimyasal saç boyalarındaki etken maddeler saçın dış katmanını oluşturan kütikülpulcuklarını açarak orta katmanda bulunan korteks keratin liflerine bağlanır ve boyamayı sağlar. Sabitliyicilerle birlikte kalıcılıkları fazladır. Günümüzde yaygın olarak kullanılan oksidant boyalar, peroksit, amonyak ve p-fenilen diamin (PPD) içerdiklerinden deriye ve saç tellerine büyük zarar vererek deride hassasiyet, yanma, saç tellerinde kuruma ve kırılma yapmaktadır. Aşağıda bazı bilimsel araştırmaların sonuçları verişmiştir:


PPD, en çok koyu tonlarda kullanılmaktadır. Saç boyası şirketleri, doğal bir görünüme sahip uzun süre kalıcı saç rengi sağladığı için yaygın olarak bu kimyasal riskli maddeyi kullanmaktadır. PPD, yutulduğunda oldukça toksiktir. PPD, hidrojen peroksit ile tepkimeye girdiğinde, Bandrowski bazı adı verilen mutajenik (DNA'yı bozan) ve muhtemelen kanserojen olan bir maddeyi ortaya çıkarır. Kanıtlar, PPD’nin güçlü bir cilt irritanı olduğunu doğrulamaktadır. En yaygın beşinci cilt alerjeni olan bu maddenin çeşitli kimyasal adları vardır. Bunlar; p-phenylene diamine (p-phenylenediamine, para-phenylenediamine, 4-aminoaniline; 1,4-benzenediamine; p-diaminobenzene; 1,4-diaminobenzene; 1,4-phenylene diamine).

“Bitkisel – organik” olduğu iddia edilen saç boyalarına da kanmamak gerekir. Kapaklarında DDP bulunmadığı yazan ürünlerin içeriklerinde açıkça p-fenilendiamin (PPD) maddesinin olduğu yazılmaktadır. “Hint kınası” olarak aktarlarda satılan sözde doğal kınaların ambalaj içeriğinde yazmasa da içeriğinde PPD olduğu web sitelerinde belirtilmektedir.

Doğal boyalar

Doğal boyalar, sentetik saç boyaları gibi saç teli ve saç derisinin içine nüfuz etmez. O yüzden de renk haslıkları zayıftır, yıkamayla ve kıl dış dokusunun azalmasıyla zamanla akarlar ve beyaz saçı da tam olarak kapatamazlar. Ancak saçın genel bütünlüğünü ve sağlığını bozmaz, saçı yıpratmaz ve deride alerjik etki yapmazlar (Yine de doğal maddeleri kullanmadan önce aynı sentetik boyalar gibi bilek içi testi yapılması önerilir). Doğal saç boyaları kına başta olmak üzere çeşitli bitki ekstraktlarından elde edilir.

Doğal Saç Boyası yapımı ...

 

Kına / henna (Lawsonia inermis) bitkisinin Latince adı, bitki ve hayvanların bilimsel adlandırılmasının öncüsü olan İsveçli bilimci Linnaeus tarafından verilmiştir. Kına adı bilim insanının doktor ve botanikçi arkadaşı Isaac Lawson adına binaen verilmiştir. İngilizce (Henna) ve Türkçeye, Arapçadan (Hınna) geçen kınanın Hint dilinde adı mehndi olarak dillendirilir.
 

Bitkide lawsone (C10H6O3) adı verilen bir pigment vardır. Kızıl turuncu renk veren bu pigmentin kimyasal adı hennotannik asit (2-hidroksi-l, 4-naftokinon) olarak adlandırılır. Zayıf bir asittir. Lawsone molekülü, naftalinin moleküler yapısına çok benzer.

Kına, eski çağlarda Kıbrıs’ta tedavi edici özelliğinin yanı sıra sabun otu (Saponaria officinalis) ile karıştırılarak saç boyamada kullanılan bir kozmetik ajan görevi de görmüştür. Sabunotu, geçmişte doğal sabun yapmak için kullanılmıştır. Bitkinin yaprakları ve kökleri suda bekletilerek içerdikleri saponin adlı kimyasal maddenin suya geçmesiyle sıvı sabun üretilmiştir. Tarihsel olarak narin veya eşsiz tekstiller temizlemek için kullanılmıştır.

Kına, saç ve derideki keratin gibi protein yapılarla tepkimeye girerek kalıcı kızıl bir iz bırakır. Bu iz kalıcı olsa da saç ve deri hücreleri yenilendikçe üst kısmını döktüğü için ve yıkandığı için zamanla düşer. Avrupa Tüketici Güvenliği Bilimsel Komitesi (EU SCCS), kınayı boyama işlemi geleneksel tarzda yapıldığı takdirde güvenli bir saç ve cilt renklendiricisi olarak kabul etmiştir. Lawson'un maksimum içeriği %1,4 ile sınırlandırılmıştır. Kına olarak sınıflandırılan ürünlerde diğer bileşenlerin varlığına izin verilmez.


Kına taşı ve riskleri

Kına taşı hakkında literatürde yeterli bilgi olmamasına karşın bazı bilimsel kaynaklarda kına taşı çözeltisini yanlışlıkla yutan bir çocuğun zehirlenme belirtilerinin olduğu ve operasyona alındığı belirtilmektedir. Tam kimyasal içeriğinin bilinmediği ancak aktarlarda satılan bazı kına taşlarında yoğun PPD zararlı maddesi olduğu tespit edilmiştir.

bottom of page