

Alternatif terapiler olarak bilinen ancak doğru tabiri tamamlayıcı terapiler, tüm Dünya'da gün geçtikçe artan bir oranda halk ve doktorlar tarafından takip edilmekte ve kullanılmaktadır. Birçok insan, doğal yaşamı tehdit etmeyen bütünleyici tıbbın sunduğu daha sade ve doğal terapilere dönmektedir.
Ülkemizde de 29158 sayılı yasa 27.10.2014 tarihinde resmi gazetede yayınlanmış ve yürürlüğe girmiştir. Bahsi geçen tamamlayıcı terapi yöntemleri alfabetik sırayla; Akupunktur, Apiterapi, Fitoterapi, Hirudoterapi, Hipnoterapi, Homeopati, Kayropraktik, Kupa Terapileri, Larva Terapisi, Mezoterapi, Müzik Terapisi, Osteopati, Ozon Terapileri, Proloterapi, Refleksoloji’dir.
Her biri çok geniş ve derin alan olduğundan dolayı terapilerin tüm detayını burada anlatmak mümkün değildir. Ancak Türkiye'de yasalaşan terapi alanları aşağıda özet olarak verilmiştir.

Akupunkturda da Yin ve Yang ilkeleri, 5 Element kuramının yanı sıra, enerji kanalları, meridyenler, dolu ve boş organlar kuramları geleneksel tedavi için kullanılmaktadır. Akupunktur tedavisi, bedende derinin hemen altından geçen on dört ayrı enerji kanalı (meridyen) ve bu kanallar üzerinde bulunan hassas noktalarının ilişkili olduğu organlar arasındaki ilişkileri temel alır. Bu yaşam enerjisi, bedenimizde enerji kanalları olan meridyenlerde 24 saat kendine has hızda dolanır. Her bir meridyen ve ona bağlı organların Chi ( qi ) tarafından yaklaşık 2 saat etkilenme süresi vardır. Bu enerji sırayla bir meridyenden diğerine geçer ve devamlı hareket halindedir. Yavaşladığında, tıkandığında, çok hızlı dolaştığında ya da belli bir organda toplandığında rahatsızlıklar ortaya çıkar.
Sağlıklı bir insanda “ Chi ” ( Çin öğretisinde ) ya da “ Ki ” ( Japon öğretisinde ) denilen yaşam enerjisi, meridyenlerimizde (bioenerjinin dolaştığı damara benzeyen sübtil kanallar) devamlı akar. Tüm canlı ve cansız varlıkların sahip olduğu bir enerjisi vardır. Doğal yaşamdan ayrılmış insanların enerjisi dengesiz ve düşüktür. Bu durumda olan insanlar daha kolay ve sık hasta olurlar.

Apiterapi, arı poleni, bal, arı tutkalı, arı sütü, balmumu ve arı zehri gibi bal arısı ürünlerinin teröpatik kullanımını içerir. Apiterapinin en yaygın olarak bilinen ve en iyi şekilde uygulanan yöntemi Arı Zehri Terapisidir. Bu terapi arı iğnelerinin medikal olarak kullanımını içerir. Arı zehrinin iltihaplanmaları azalttığı ve vücudun bağışıklık sistemini geliştirdiği düşünülmektedir. Bal arısı zehri kırktan fazla aktif madde içerir. Bu aktif maddelerinin çoğunun fizyolojik etkileri vardır. Arı zehrinde en fazla miktarda bulunan bileşen iltihap sökücü özelliği olan melitindir. Bu madde vücudun kortisol üretmesini sağlar. Kortisol vücudun kendi kendine iyileşmesine yardımcı olan bir ajandır.
Farmakolojik etkileri olabilen diğer bileşenler arasında sinir iletimini geliştiren apamin; iltihap sökücü ve analjezik özelliği bulunan adolapin ve depresyonda önemli bir rol oynayan norepinefrin, dopamin ve seratonin gibi diğer sinir taşıyıcılar yer alır. Arıların medikal açıdan kullanılması antik çağlara dayanır. 2000 yıllık Çin medikal metinlerinde arılardan bahsedilir ve Hipoktat da arılar ile ilgili yazılar yazmıştır. Mısırlıların arılardan elde edilen merhemler ile hastalıkları tedavi ettikleri söylenir.

Fitoterapi bitkilerle sağaltım ( şifa ) anlamına gelmektedir. Terim ilk olarak Fransız hekim Henri Lenclerc (1870-1953) tarafından La Presce Medical adlı tıp dergisinde kullanılmıştır. Şifalı bitkilerin hastalıkların tedavisine yönelik olarak araştırılması ve hastalara uygulanabilir hale getirilmesi bilimine Herbalizm denir. Bütünsel ( Holistik ) sağlıkta tamamen doğal olduklarından bitki ve mineral kürlerinin çok önemli yeri vardır. Günümüzdeki herbalizm Eski Roma ve Yunan kaynakları, Hindistan Ayurvedik sistemi, Çin ve Şamanik herbolojisinin bir sentezi olarak görülebilir.
Şuan ise eczacılığın “farmakognozi” ana bilim dalı altında ele alınır. Bu anlamda bitki ve minerallerin, hem koruyucu hem de sağaltım özellikleri vardır. Bitkilerin bu özellikleri günümüzde son yıllarda popüler olmasına karşın tarihi geçmişi insanlık kadar eskidir ve kadim bir şifa sanatı olarak bilinir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) çeşitli raporlarında dünya nüfusunun %80’inin bitkisel herbal ilaçları kullandığını belirtmiştir. Türkiye’de 2014 sonundaki yeni yasayla beraber fitoterapi Sağlık Bakanlığınca tanınmıştır.

Latince'de "Sülük Tedavisi" anlamına gelen Hirudoterapi çok eski çağlardan beri doğal bir sağaltım aracı olarak kullanılmıştır. Sülükler erdişidir ( çift cinsiyetli ) ve sadece kanla beslenirler. Sülükler, sanıldığı gibi sadece vücuttaki kirli kanı emmezler. Aslında şifa verici özellikleri, kirli kanın ve doku sıvılarının alınmasıyla beraber vücuda verdikleri enzim içeren salgılarıdır. Bu salgı, birçok bioaktif yararlı madde içermektedir.
Terapide kullanılan sülükler özel tesislerde sadece bu iş için üretilir. Bir danışanda kullanılan tıbbı sülükler başka bir kişide kullanılmadan imha edilmelidir. Böylece kan yoluyla bulaşan hastalıkların geçişi engellenerek güvenli bir çalışma sağlanmış olur. Zaten sülükler ilk kullanımda ürettikleri salgıyı boşalttıklarından ikinci uygulamada aynı etkiyi gösteremezler. Tıbbi Sülüğün güçlü antioksidan etkisi nedeniyle Koruyucu (Preventif) Tıpta da kullanımından bahsetmek gerekir. Yılda bir defa yapılan Sülük Terapisi, o yıl içinde enfeksiyonlar başta olmak üzere birçok hastalığa karşı koruyucu etki göstermektedir.

Hipnoterapi, hipnoz halindeyken, rahatsızlığı gidermek amacı ile uygulanan sağaltım yöntemine denir. Hipnoz esnasında kişinin bilinçaltı ile etkileşim gerçekleştirilerek, olumlu dönüşüm ( şifa ) amacı doğrultusunda kişinin zihninde, dolayısıyla bedeninde ve yaşamda olumlu, önemli ve kalıcı değişiklikler elde edilebilmektedir. Kişinin kendi kendine bunu yapabilmesine “Otohipnoz” denir.
Hipnoz, dikkatin yoğunlaştığı, bilincin açık olduğu ve telkin alma yeteneğinin arttığı uyku, uyanıklık gibi fizyolojik durumlardan biridir. Her birimiz yaşamımızda adı konulmamış bir şekilde kendiliğinden oluşan hipnoz benzeri durumlar yaşarız. Çok sevdiğimiz bir uğraşa odaklandığımızda uyanık olmamıza rağmen etrafımızdan uzaklaştığımız gibi. Hipnoz, teknik tabirle, ruh, zihin ve beden ilişkisinin gevşemesi sonucunda oluşan bir degajman halidir.
Değişim sanıldığı kadar zor değildir. İnanç kalıplarını dönüştürerek, olumlu bakış açısına sahip olduktan sonra yaşam gerçekten çok keyifli ve neşeli bir oyun alanı olacaktır. Pratik bazı yöntemlerle eski kalıpları kırıp yerine yensi yerleştirmek mümkündür. Vücudumuzun ve hayatımızın % 90’ınını yöneten bilinçaltına yeni bir olumlu duygu, düşünce ve inancı yerleştirme işlemi yapmış oluruz. İnandığımız bir şeye bedenimiz, zihnimiz ve dolayısıyla yaşamımız cevap verecek ve değişecektir.

Yunanca “homeos” - “benzer”, “pathos”- “hastalık” demektir. Homeopati, “benzeri benzer ile tedavi etme” (similia similibus currentur) prensibine dayanır. Homeopati, bir hastalığın, hastalık belirtilerini sağlam bir insanda ortaya çıkarabilecek maddelerin eser miktarda bile olmayan yok sayılacak dozlarda hastaya verilmesiyle tedavi edilebileceği inancına dayanan bir alternatif tıp yöntemidir.
İlk olarak Dr. Samuel Hahnemann (1755-1843) tarafından 1796 yılında uygulanmaya başlanmış olan homeopatide, ilaçlar arka arkaya defalarca seyreltilerek hazırlanır. Seyreltme işlemi sonunda ilaç, genellikle aktif maddeden bir adet molekül bile barındırmaz ( 1 birim aktif madde 1030 birim suya eklenir, yani ilacın içerisinde 1 adet molekül barındırma şansı kabaca milyonda 1'dir ). Seyreltme işlemi nedeniyle Homeopatik ilaçların farmakolojik herhangi bir etkisi yoktur.
Homeopati, dünyada 200 yılı aşkın zamandır kullanılan doğal, bütüncül ve yan etkisiz bir tedavi yöntemidir. Günümüzde Avrupa ve Amerika başta olmak üzere oldukça yaygın şekilde uygulanan Homeopati, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından da tanınmaktadır. Homeopatik ilaçlar birçok ülkede laboratuarlarda üretilmekte ve eczanelerde satılmaktadır.

Eski Yunanca kökenli bir kelime olan Chiropractic, elle uygulama anlamını taşımaktadır. İnsan organizmasının kendi sağlığını koruyabileceği gerçeğinden yola çıkan bu tedavi, insan vücudunu bütünsel olarak ele alır. Uygulanan tedaviyle vücut sağlığının doğal yollarla korunması ve direncin geliştirilmesi amaçlanır. Pek çok hastalığın ilerlemesinin nedeni vücudun çevreye adapte olmaya olan yetersizliğidir.
Kayropraktik kimyasal ve ilaç kullanımına değil hastalıkların oluşum sebeplerine dikkat eder. Kayropraktik vücuttaki fonksiyonlarin dengesinin yeniden düzenlenmesi için eklemlerin elle düzeltildiği bir yöntemdir. Kayropraktikci hastayı sağlığına kavuşturmak için diyet, egzersiz ve bedenin istirahatı noktasında tavsiyelerde bulunur. Bununla beraber eklemleri de elle düzeltmeye çalışır. Karopratik aşağı sırt ağrılarını, boyun ağrılarını omuz ve kol ağrılarını, bas ağrılarını ve diğer kas-iskelet ağrılarını tedavi etmek için kullanılmaktadır. Sinir sistemi üzerinde etkili olmasından dolayı baş ağrıları, hazımsızlık, artrit, stress hallerinde ve duygusal durumlarda ciddi anlamda iyileşmeler görülmektedir.

Beş bin yıldan fazla süredir dünya genelinde yaygın bir biçimde, birçok kültürün halk tedavilerinde kullanılmıştır. Bu kadim tedavi yöntemi Eski Mısırlılardan Yunanlı hekimlere ve sonra da Romalılara taşındı. İslam hekimleri, Hz. Muhammed tarafından uygulanması ve tavsiye edilmesiyle bu tedavi yöntemini daha da ileri götürdü. Arap ve Osmanlı Tıbbı’nda çokça kullanıldı.
Kupa Terapisinin İslam Tıbbı’ndaki adıyla ‘Hacamat’ın, Çin’de milattan önce 3. Yüzyıla kadar uzanan bir geçmişi vardır. Hipokrat (M. Ö. 400) Kupa Terapisi hakkında ayrıntılı yazılar kaleme almıştır. Tarihin bilinen en eski tıp metinleri olan Eber Papirüsleri’nde (M. Ö. 1550) Kupa Terapisinden bahsedildiğini görebiliriz. Kupa ile masaj ise, cilde masaj kremi sürüldükten sonra, bir veya iki kupanın vücut üstünde ileri ve geri olarak vücut üstünde vakumlu bir şekilde kaydırılmasıdır.

Maggot terapisi, Lucilia (Phaenicia) sericata sineğinin steril hale getirilmiş larvalarının kronik yaraların tedavisinde kullanılması olayına verilen addır. Yara üzerine uygulandıklarında larva boyları 1-2 mm kadardır. Ürettikleri güçlü proteolitik enzimler ile nekrotik dokuyu eriterek kendilerine besin kaynağı olarak kullanmaktadırlar. Uygun koşullarda larvalar nekrotik (ölü) dokuları ortadan kaldırdıkları gibi yaralarda bulunan bakterileri öldürerek kötü kokuyu ve infeksiyonu da azaltmaktadırlar.
Aynı zamanda yaradan kaynaklanan ağrıyı azalttığı ve granulasyon dokusu oluşumunu hızlandırarak iyileşme sürecini dolayısıyla hastanede kalış sürecini kısalttığı da belirtilmiştir. Antibiyotiklerin keşfine kadar geçen on yıl içinde maggot tedavisi kronik yaraların tedavisinde standart tedavi yöntemi olarak uygulanmıştır. Sülfonamidlerin ve penisilinin keşfiyle maggot tedavisi neredeyse tamamen unutulmuştur. Antibiyotiklere direnç gelişmeye başlaması sonucu 1990'ların başında ABD'de ve ortasından itibaren İngiltere ve İsrail'de larvalar kronik yaraların tedavisinde yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Mezoterapi; ağrılı hastalıkları, vücutta bulunan yere lokal olarak uygulanan mikro enjeksiyonlar yoluyla kontrol altına alan, ya da tedavi eden bir tıbbi uygulamadır. Latince “meso=orta” ve “terapi=tedavi” kelimelerinden meydana gelmiş olup, “orta deri tedavisi” anlamındadır. Mezoterapi çok ince ve kısa iğne uçları kullanılmak suretiyle uygulanan bir yöntemdir. Mezoterapide ilaçların buradan emilimi çok az olduğu için, sistemik dolaşma ilaç geçimi de yok denecek kadar azdır. Yapılan enjeksiyon sayısı, hastaya, hastalığa ve enfeksiyonun yapılacağı bölgenin anatomisine bağlı olarak değişiklik göstermektedir.
Mezoterapi, sıklıkla estetik amaçlı olarak selülit ve bölgesel zayıflama başta olmak üzere cilt problemleri, cilt yaşlanması ve saç dökülmesini engellemek amacıyla, artirit gibi tüm eklem hastalıklarında, boyun, bel fıtığı, migren, adet ağrılarında, spor travmalarında, varis, lenfödem ve flebit gibi bazı damar hastalıklarında da yaygın olarak başarılı bir şekilde kullanılmaktadır.

Müziğin insan üzerindeki etkisi çok eski yıllara dayanan bir yöntem olarak Ön-Türkler tarafından uygulanmıştır. Müzikle hastaları tedavi etmek için çeşitli tedavi merkezleri kurulmuştur. Orta Asya’da Şaman inancını taşıyan Türklerin Baksı ve Kamların beş sesli müzik uygulaması ile hastaların tedavisinde şifa ayinlerinde kullanılır. Bundan 900 yıl önce Selçuklu Sultanı Nurettin Zengi tarafından Şam’da Nurettin Hata hanesinde müzikle terapi uygulanmasına başlanır.1108-1128 yıllarında Mardin’de, 1205’de Kayseri de, 1217’de Sivas-Divriği’de, 1308’de Amasya Darüşşifası1400’de Bursa, 1470’de İstanbul’da Fatih Darüşşifası 1484 Edirne, 1539 Manisa şifahaneleri müzikli terapi merkezleri olarak kurulmuştur.
Viyana Meidling Klinikte yürütülen nöroloji projesi içinde müzik terapi uygulaması yapıldığında bazı hastaların komadan çıktıkları ve seans seans kan testlerinde iyileşmeler görüldüğü tespit edilmiştir. “Art Therapy” de son yıllarda sanatın iyileştirici etkisinden faydalanmak için resimle, tiyatroyla, dansla ve şarkı söylemekle beraber kullanılmaktadır. Bilimsel bulguların da ispat ettiği gibi evrendeki tüm parçacıklar, tüm ışıma şekilleri, tüm doğal kuvvetler ve tüm bil Osteopati 19. yy ‘da Dr. Andrew Taylor Still tarafından tanımlamıştır. Kısa sürede Amerika’da ve Avrupa’da yayılmıştır. Osteopati hastalıklardaki kas-iskelet sisteminin etkinliği üzerinde duran tamamlayıcı bir tıp metodudur.

Osteopati 19. yy ‘da Dr. Andrew Taylor Still tarafından tanımlamıştır. Kısa sürede Amerika’da ve Avrupa’da yayılmıştır. Osteopati hastalıklardaki kas-iskelet sisteminin etkinliği üzerinde duran tamamlayıcı bir tıp metodudur. Osteopati omurga rahatsızlıklarında kullanılmakla beraber, sıklıkla rastlanan omuz veya kalça gibi diğer eklemlerde de uygun endikasyonlarda kullanılmaktadır. Denge ve duruş bozukluklarını düzeltmek, Omurga ve Pelvis eklemlerine mümkün olabildiği ölçüde fonksiyonunu yeniden kazandırmak, özellikle lomber ve servikal ağrı sendromları, mekanik bel ağrıları, Dr.Maigne’s faset sendromlarında iyi sonuç verir.
Osteopati düşüncesi çok basit bir temele dayanır. “Hareket yaşam demektir. Hareketin kısıtlandığı yerde hastalık başlar.” Osteopati insan vücudunun küçük ve büyük her hareketini bilir. Bunlardaki kısıtlılıkları hisseder ve çözmeye çalışır. Vücudumuzdaki her yapı hareket ederek kendine özgü fonksiyonunu yerine getirir. Osteopati bu bağlantıyı (hareketi) kullanarak o yapının (strüktürün) fonksiyonunu yerine getirip getirmediğine bakar.

Ozon, iki atomlu normal atmosferik oksijenin yüksek enerjili tek atomlu hali ile birleşmesi sonucu doğal ve yapay olarak oluşan çok aktif bir moleküldür. Ozon dünyanın 25-30 km üzerinde ozonosfer katmanında yer alır ve zararlı ultraviole (morötesi ) ışınların dünyaya gelmesini engeller.
1935 ‘de cerrahi profesörü Payr, Leipzig üniversitesinde ozonun klinik uygulamasının verdiği olumlu etkilerle ilgili bir çalışma sundu. 1926’da Dr. Otto Warburg kanserin hücre seviyesinde oksijen azlığından başladığını ileri sürdüğü çalışmasıyla 1931’de Nobel ödülü aldı. 1979 ‘da Dr. George Freibott ilk defa bir AİDS hastasını ozonla tedaviye aldı. 1980’de Dr. Horst Kief ozonla AİDS tedavisinde başarılı olduğunu ileri sürdü. 1992’den bu yana Rusya’da yanık vakalarında rutin olarak ozon tedavisi yapılmaya başlandı.

Proloterapide ağrı kaynağı olan, hasarlı, zayıflamış, dejenere olmuş eklemlerin tendon ve ligamentlerinin kemiğe yapışma yerlerine hipertonik solüsyonlar enjekte edilir. Bazı durumlarda eklem içine de hipertonik solüsyon enjekte edilebilir. Proloterapide bugüne kadar birçok solüsyon kullanılmış ve halende kullanılmaktadır. Bunlardan bazıları sodyum morhuat, salin, fenol, gliserin, dekstroz gibidir. Proloterapide ağrı kaynağı olan, hasarlı, zayıflamış, dejenere olmuş eklemlerin tendon ve ligamentlerinin kemiğe yapışma yerlerine hipertonik solüsyonlar enjekte edilir. Bazı durumlarda eklem içine de hipertonik solüsyon enjekte edilebilir.
Proloterapi sonuçla ilgilenmez sebebi tedavi etmeye çalışır. Bu nedenle etkisi diğer bazı tedavi yöntemlerine göre geç başlar. Proloterapi doğal, etkili ve yan etkisi nadir görülen bir tedavi yöntemi olması nedeniyle yaygın olarak kullanılan, başarı oranı yüksek bir tedavi yöntemidir.

Refleksoloji, el ve ayaklarımızda bedenin tüm bölgelerine, organlarına ve sistemlerine karşılık gelen refleks noktaları olduğu ve bu noktaların, bedenimizin anatomik aynası olduğu prensibine dayanan, masajdan öte tamamlayıcı ve alternatif tıp alanında yaygın bir şekilde uygulanan bir şifa yöntemidir. Refleksoloji, sadece el ve ayaklara; parmak, avuç içi veya özel tahta / kemik aracıyla belli özel tekniklerle, hafif yağ ya da yağsız uygulanır. Refleksolojinin tam olarak tarihi kökeni bilinemese de ilk uygulama yeri olarak geleneksel tıbbın doğuş yeri olan antik Eski Mısır olarak kabul edilir. Yaklaşık on iki bin yıllık bir geçmişi var olduğu sanılmaktadır. Tarihte birçok medeniyet hemen hemen her çeşit rahatsızlık için bu yöntemi uygulamıştır.
Doğu’da geleneksel olarak hep varlığını sürdüren bu holistik ( bütünsel ) çalışma, modern tıbbın merkezi olan Batı’ya, 19. yüzyılda Dr. William H. Fitzgerald tarafından ortaya çıkarılan Zone Therapy ile taşınmıştır. Şuan başta ABD, Kanada, Avustralya, Avrupa ve alternatif tıbbın hala etkin olduğu Hindistan ve Çin gibi ülkelerde tamamlayıcı terapi yöntemi olarak birçok sağlık alanında kullanılmaktadır. Ülkemizde de Sağlık Bakanlığının hazırladığı yeni yasa ile doktor kontrolünde klinik ve hastanelerde yasallaşmıştır.