top of page
Tamamlayıcı Terapiler

 

Alternatif terapiler olarak bilinen ancak doÄŸru tabiri tamamlayıcı terapiler, tüm Dünya'da gün geçtikçe artan bir oranda halk ve doktorlar tarafından takip edilmekte ve kullanılmaktadır. Birçok insan, doÄŸal yaÅŸamı tehdit etmeyen bütünleyici tıbbın sunduÄŸu daha sade ve doÄŸal terapilere dönmektedir.

​

Ülkemizde de 29158 sayılı yasa 27.10.2014 tarihinde resmi gazetede yayınlanmış ve yürürlüÄŸe girmiÅŸtir. Bahsi geçen tamamlayıcı terapi yöntemleri alfabetik sırayla; Akupunktur, Apiterapi, Fitoterapi, Hirudoterapi, Hipnoterapi, Homeopati, Kayropraktik, Kupa Terapileri, Larva Terapisi, Mezoterapi, Müzik Terapisi, Osteopati, Ozon Terapileri, Proloterapi, Refleksoloji’dir.

​

Her biri çok geniÅŸ ve derin alan olduÄŸundan dolayı terapilerin tüm detayını burada anlatmak mümkün deÄŸildir. Ancak Türkiye'de yasalaÅŸan terapi alanları aÅŸağıda özet olarak verilmiÅŸtir.

Akupunktur

Akupunkturda da Yin ve Yang ilkeleri, 5 Element kuramının yanı sıra, enerji kanalları, meridyenler, dolu ve boÅŸ organlar kuramları geleneksel tedavi için kullanılmaktadır. Akupunktur tedavisi, bedende derinin hemen altından geçen on dört ayrı enerji kanalı (meridyen) ve bu kanallar üzerinde bulunan hassas noktalarının iliÅŸkili olduÄŸu organlar arasındaki iliÅŸkileri temel alır. Bu yaÅŸam enerjisi, bedenimizde enerji kanalları olan meridyenlerde 24 saat kendine has hızda dolanır. Her bir meridyen ve ona baÄŸlı organların Chi ( qi ) tarafından yaklaşık 2 saat etkilenme süresi vardır. Bu enerji sırayla bir meridyenden diÄŸerine geçer ve devamlı hareket halindedir. YavaÅŸladığında, tıkandığında, çok hızlı dolaÅŸtığında ya da belli bir organda toplandığında rahatsızlıklar ortaya çıkar.

 

SaÄŸlıklı bir insanda “ Chi ” ( Çin öÄŸretisinde ) ya da “ Ki ” ( Japon öÄŸretisinde ) denilen yaÅŸam enerjisi, meridyenlerimizde (bioenerjinin dolaÅŸtığı damara benzeyen sübtil kanallar) devamlı akar. Tüm canlı ve cansız varlıkların sahip olduÄŸu bir enerjisi vardır. DoÄŸal yaÅŸamdan ayrılmış insanların enerjisi dengesiz ve düÅŸüktür. Bu durumda olan insanlar daha kolay ve sık hasta olurlar. 

Apiterapi

 

Apiterapi, arı poleni, bal, arı tutkalı, arı sütü, balmumu ve arı zehri gibi bal arısı ürünlerinin teröpatik kullanımını içerir. Apiterapinin en yaygın olarak bilinen ve en iyi ÅŸekilde uygulanan yöntemi Arı Zehri Terapisidir. Bu terapi arı iÄŸnelerinin medikal olarak kullanımını içerir. Arı zehrinin iltihaplanmaları azalttığı ve vücudun bağışıklık sistemini geliÅŸtirdiÄŸi düÅŸünülmektedir. Bal arısı zehri kırktan fazla aktif madde içerir. Bu aktif maddelerinin çoÄŸunun fizyolojik etkileri vardır. Arı zehrinde en fazla miktarda bulunan bileÅŸen iltihap sökücü özelliÄŸi olan melitindir. Bu madde vücudun kortisol üretmesini saÄŸlar. Kortisol vücudun kendi kendine iyileÅŸmesine yardımcı olan bir ajandır.

​

Farmakolojik etkileri olabilen diÄŸer bileÅŸenler arasında sinir iletimini geliÅŸtiren apamin; iltihap sökücü ve analjezik özelliÄŸi bulunan adolapin ve depresyonda önemli bir rol oynayan norepinefrin, dopamin ve seratonin gibi diÄŸer sinir taşıyıcılar yer alır.  Arıların medikal açıdan kullanılması antik çaÄŸlara dayanır. 2000 yıllık Çin medikal metinlerinde arılardan bahsedilir ve Hipoktat da arılar ile ilgili yazılar yazmıştır. Mısırlıların arılardan elde edilen merhemler ile hastalıkları tedavi ettikleri söylenir.

Fitoterapi

 

Fitoterapi bitkilerle saÄŸaltım ( ÅŸifa ) anlamına gelmektedir. Terim ilk olarak Fransız hekim Henri Lenclerc (1870-1953) tarafından La Presce Medical adlı tıp dergisinde kullanılmıştır. Åžifalı bitkilerin hastalıkların tedavisine yönelik olarak araÅŸtırılması ve hastalara uygulanabilir hale getirilmesi bilimine Herbalizm denir. Bütünsel ( Holistik ) saÄŸlıkta tamamen doÄŸal olduklarından bitki ve mineral kürlerinin çok önemli yeri vardır. Günümüzdeki herbalizm Eski Roma ve Yunan kaynakları, Hindistan Ayurvedik sistemi, Çin ve Åžamanik herbolojisinin bir sentezi olarak görülebilir.

​

Åžuan ise eczacılığın “farmakognozi” ana bilim dalı altında ele alınır. Bu anlamda bitki ve minerallerin, hem koruyucu hem de saÄŸaltım özellikleri vardır. Bitkilerin bu özellikleri günümüzde son yıllarda popüler olmasına karşın tarihi geçmiÅŸi insanlık kadar eskidir ve kadim bir ÅŸifa sanatı olarak bilinir. Dünya SaÄŸlık Örgütü (WHO) çeÅŸitli raporlarında dünya nüfusunun %80’inin bitkisel herbal ilaçları kullandığını belirtmiÅŸtir. Türkiye’de 2014 sonundaki yeni yasayla beraber fitoterapi SaÄŸlık Bakanlığınca tanınmıştır.

Hirudoterapi

 

Latince'de "Sülük Tedavisi" anlamına gelen Hirudoterapi çok eski çaÄŸlardan beri doÄŸal bir saÄŸaltım aracı olarak kullanılmıştır. Sülükler erdiÅŸidir ( çift cinsiyetli ) ve sadece kanla beslenirler. Sülükler, sanıldığı gibi sadece vücuttaki kirli kanı emmezler. Aslında ÅŸifa verici özellikleri, kirli kanın ve doku sıvılarının alınmasıyla beraber vücuda verdikleri enzim içeren salgılarıdır. Bu salgı, birçok bioaktif yararlı madde içermektedir.

 

Terapide kullanılan sülükler özel tesislerde sadece bu iÅŸ için üretilir. Bir danışanda kullanılan tıbbı sülükler baÅŸka bir kiÅŸide kullanılmadan imha edilmelidir. Böylece kan yoluyla bulaÅŸan hastalıkların geçiÅŸi engellenerek güvenli bir çalışma saÄŸlanmış olur. Zaten sülükler ilk kullanımda ürettikleri salgıyı boÅŸalttıklarından ikinci uygulamada aynı etkiyi gösteremezler. Tıbbi SülüÄŸün güçlü antioksidan etkisi nedeniyle Koruyucu (Preventif) Tıpta da kullanımından bahsetmek gerekir. Yılda bir defa yapılan Sülük Terapisi, o yıl içinde enfeksiyonlar baÅŸta olmak üzere birçok hastalığa karşı koruyucu etki göstermektedir. 

Hipnoterapi

 

Hipnoterapi, hipnoz halindeyken, rahatsızlığı gidermek amacı ile uygulanan saÄŸaltım yöntemine denir. Hipnoz esnasında kiÅŸinin bilinçaltı ile etkileÅŸim gerçekleÅŸtirilerek, olumlu dönüÅŸüm ( ÅŸifa ) amacı doÄŸrultusunda kiÅŸinin zihninde, dolayısıyla bedeninde ve yaÅŸamda olumlu, önemli ve kalıcı deÄŸiÅŸiklikler elde edilebilmektedir. KiÅŸinin kendi kendine bunu yapabilmesine “Otohipnoz” denir.

 

Hipnoz, dikkatin yoÄŸunlaÅŸtığı, bilincin açık olduÄŸu ve telkin alma yeteneÄŸinin arttığı uyku, uyanıklık gibi fizyolojik durumlardan biridir. Her birimiz yaÅŸamımızda adı konulmamış bir ÅŸekilde kendiliÄŸinden oluÅŸan hipnoz benzeri durumlar yaÅŸarız. Çok sevdiÄŸimiz bir uÄŸraÅŸa odaklandığımızda uyanık olmamıza raÄŸmen etrafımızdan uzaklaÅŸtığımız gibi. Hipnoz, teknik tabirle, ruh, zihin ve beden iliÅŸkisinin gevÅŸemesi sonucunda oluÅŸan bir degajman halidir.

 

DeÄŸiÅŸim sanıldığı kadar zor deÄŸildir. Ä°nanç kalıplarını dönüÅŸtürerek,  olumlu bakış açısına sahip olduktan sonra yaÅŸam gerçekten çok keyifli ve neÅŸeli bir oyun alanı olacaktır. Pratik bazı yöntemlerle eski kalıpları kırıp yerine yensi yerleÅŸtirmek mümkündür.  Vücudumuzun ve hayatımızın % 90’ınını yöneten bilinçaltına yeni bir olumlu duygu, düÅŸünce ve inancı yerleÅŸtirme iÅŸlemi yapmış oluruz. Ä°nandığımız bir ÅŸeye bedenimiz, zihnimiz ve dolayısıyla yaÅŸamımız cevap verecek ve deÄŸiÅŸecektir.

Homeopati

 

Yunanca “homeos” - “benzer”, “pathos”- “hastalık” demektir.  Homeopati, “benzeri benzer ile tedavi etme” (similia  similibus currentur) prensibine dayanır. Homeopati, bir hastalığın, hastalık belirtilerini saÄŸlam bir insanda ortaya çıkarabilecek maddelerin eser miktarda bile olmayan yok sayılacak dozlarda hastaya verilmesiyle tedavi edilebileceÄŸi inancına dayanan bir alternatif tıp yöntemidir.

 

Ä°lk olarak Dr. Samuel Hahnemann (1755-1843) tarafından 1796 yılında uygulanmaya baÅŸlanmış olan homeopatide, ilaçlar arka arkaya defalarca seyreltilerek hazırlanır. Seyreltme iÅŸlemi sonunda ilaç, genellikle aktif maddeden bir adet molekül bile barındırmaz ( 1 birim aktif madde 1030 birim suya eklenir, yani ilacın içerisinde 1 adet molekül barındırma ÅŸansı kabaca milyonda 1'dir ). Seyreltme iÅŸlemi nedeniyle Homeopatik ilaçların farmakolojik herhangi bir etkisi yoktur.

 

Homeopati, dünyada 200 yılı aÅŸkın zamandır kullanılan doÄŸal, bütüncül ve yan etkisiz bir tedavi yöntemidir. Günümüzde Avrupa ve Amerika baÅŸta olmak üzere oldukça yaygın ÅŸekilde uygulanan Homeopati, Dünya SaÄŸlık Örgütü (WHO) tarafından da tanınmaktadır. Homeopatik ilaçlar birçok ülkede laboratuarlarda üretilmekte ve eczanelerde satılmaktadır.

Kayropraktik

 

Eski Yunanca kökenli bir kelime olan Chiropractic, elle uygulama anlamını taşımaktadır. Ä°nsan organizmasının kendi saÄŸlığını koruyabileceÄŸi gerçeÄŸinden yola çıkan bu tedavi, insan vücudunu bütünsel olarak ele alır. Uygulanan tedaviyle vücut saÄŸlığının doÄŸal yollarla korunması ve direncin geliÅŸtirilmesi amaçlanır. Pek çok hastalığın ilerlemesinin nedeni vücudun çevreye adapte olmaya olan yetersizliÄŸidir.

 

Kayropraktik kimyasal ve ilaç kullanımına deÄŸil hastalıkların oluÅŸum sebeplerine dikkat eder. Kayropraktik vücuttaki fonksiyonlarin dengesinin yeniden düzenlenmesi için eklemlerin elle düzeltildiÄŸi bir yöntemdir. Kayropraktikci hastayı saÄŸlığına kavuÅŸturmak için diyet, egzersiz ve bedenin istirahatı noktasında tavsiyelerde bulunur. Bununla beraber eklemleri de elle düzeltmeye çalışır. Karopratik aÅŸağı sırt aÄŸrılarını, boyun aÄŸrılarını omuz ve kol aÄŸrılarını, bas aÄŸrılarını ve diÄŸer kas-iskelet aÄŸrılarını tedavi etmek için kullanılmaktadır. Sinir sistemi üzerinde etkili olmasından dolayı baÅŸ aÄŸrıları, hazımsızlık, artrit, stress hallerinde ve duygusal durumlarda ciddi anlamda iyileÅŸmeler görülmektedir.

Hacamat

 

BeÅŸ bin yıldan fazla süredir dünya genelinde yaygın bir biçimde, birçok kültürün halk tedavilerinde kullanılmıştır. Bu kadim tedavi yöntemi Eski Mısırlılardan Yunanlı hekimlere ve sonra da Romalılara taşındı. Ä°slam hekimleri, Hz. Muhammed tarafından uygulanması ve tavsiye edilmesiyle bu tedavi yöntemini daha da ileri götürdü. Arap ve Osmanlı Tıbbı’nda çokça kullanıldı.

 

Kupa Terapisinin Ä°slam Tıbbı’ndaki adıyla ‘Hacamat’ın, Çin’de milattan önce 3. Yüzyıla kadar uzanan bir geçmiÅŸi vardır. Hipokrat (M. Ö. 400) Kupa Terapisi hakkında ayrıntılı yazılar kaleme almıştır. Tarihin bilinen en eski tıp metinleri olan Eber Papirüsleri’nde (M. Ö. 1550) Kupa Terapisinden bahsedildiÄŸini görebiliriz. Kupa ile masaj ise, cilde masaj kremi sürüldükten sonra, bir veya iki kupanın vücut üstünde ileri ve geri olarak vücut üstünde vakumlu bir ÅŸekilde kaydırılmasıdır.

Maggotterapi

 

Maggot terapisi, Lucilia (Phaenicia) sericata sineÄŸinin steril hale getirilmiÅŸ larvalarının kronik yaraların tedavisinde kullanılması olayına verilen addır. Yara üzerine uygulandıklarında larva boyları 1-2 mm kadardır. Ürettikleri güçlü proteolitik enzimler ile nekrotik dokuyu eriterek kendilerine besin kaynağı olarak kullanmaktadırlar. Uygun koÅŸullarda larvalar nekrotik (ölü) dokuları ortadan kaldırdıkları gibi yaralarda bulunan bakterileri öldürerek kötü kokuyu ve infeksiyonu da azaltmaktadırlar.

 

Aynı zamanda yaradan kaynaklanan aÄŸrıyı azalttığı ve granulasyon dokusu oluÅŸumunu hızlandırarak iyileÅŸme sürecini dolayısıyla hastanede kalış sürecini kısalttığı da belirtilmiÅŸtir. Antibiyotiklerin keÅŸfine kadar geçen on yıl içinde maggot tedavisi kronik yaraların tedavisinde standart tedavi yöntemi olarak uygulanmıştır. Sülfonamidlerin ve penisilinin keÅŸfiyle maggot tedavisi neredeyse tamamen unutulmuÅŸtur. Antibiyotiklere direnç geliÅŸmeye baÅŸlaması sonucu 1990'ların başında ABD'de ve ortasından itibaren Ä°ngiltere ve Ä°srail'de larvalar kronik yaraların tedavisinde yaygın olarak kullanılmaya baÅŸlanmıştır.

Mezoterapi

 

Mezoterapi; aÄŸrılı hastalıkları, vücutta bulunan yere lokal olarak uygulanan mikro enjeksiyonlar yoluyla kontrol altına alan, ya da tedavi eden bir tıbbi uygulamadır. Latince “meso=orta” ve “terapi=tedavi” kelimelerinden meydana gelmiÅŸ olup, “orta deri tedavisi” anlamındadır. Mezoterapi çok ince ve kısa iÄŸne uçları kullanılmak suretiyle uygulanan bir yöntemdir. Mezoterapide ilaçların buradan emilimi çok az olduÄŸu için, sistemik dolaÅŸma ilaç geçimi de yok denecek kadar azdır. Yapılan enjeksiyon sayısı, hastaya, hastalığa ve enfeksiyonun yapılacağı bölgenin anatomisine baÄŸlı olarak deÄŸiÅŸiklik göstermektedir.

 

Mezoterapi, sıklıkla estetik amaçlı olarak selülit ve bölgesel zayıflama baÅŸta olmak üzere cilt problemleri, cilt yaÅŸlanması ve saç dökülmesini engellemek amacıyla, artirit gibi tüm eklem hastalıklarında, boyun, bel fıtığı, migren, adet aÄŸrılarında, spor travmalarında, varis, lenfödem ve flebit gibi bazı damar hastalıklarında da yaygın olarak baÅŸarılı bir ÅŸekilde kullanılmaktadır.

Müzik Terapi

 

MüziÄŸin insan üzerindeki etkisi çok eski yıllara dayanan bir yöntem olarak Ön-Türkler tarafından uygulanmıştır.  Müzikle hastaları tedavi etmek için çeÅŸitli tedavi merkezleri kurulmuÅŸtur. Orta Asya’da Åžaman inancını taşıyan Türklerin Baksı ve Kamların beÅŸ sesli müzik uygulaması ile hastaların tedavisinde ÅŸifa ayinlerinde kullanılır. Bundan 900 yıl önce Selçuklu Sultanı Nurettin Zengi tarafından Åžam’da Nurettin Hata hanesinde müzikle terapi uygulanmasına baÅŸlanır.1108-1128 yıllarında Mardin’de, 1205’de Kayseri de, 1217’de Sivas-DivriÄŸi’de, 1308’de Amasya DarüÅŸÅŸifası1400’de Bursa, 1470’de Ä°stanbul’da Fatih DarüÅŸÅŸifası 1484 Edirne, 1539 Manisa ÅŸifahaneleri müzikli terapi merkezleri olarak kurulmuÅŸtur.

​

Viyana Meidling Klinikte yürütülen nöroloji projesi içinde müzik terapi uygulaması yapıldığında bazı hastaların komadan çıktıkları ve seans seans kan testlerinde iyileÅŸmeler görüldüÄŸü tespit edilmiÅŸtir. “Art Therapy”  de son yıllarda sanatın iyileÅŸtirici etkisinden faydalanmak için resimle, tiyatroyla, dansla ve ÅŸarkı söylemekle beraber kullanılmaktadır. Bilimsel bulguların da ispat ettiÄŸi gibi evrendeki tüm parçacıklar, tüm ışıma ÅŸekilleri, tüm doÄŸal kuvvetler ve tüm bil Osteopati 19. yy ‘da Dr. Andrew Taylor Still tarafından tanımlamıştır. Kısa sürede Amerika’da ve Avrupa’da yayılmıştır. Osteopati hastalıklardaki kas-iskelet sisteminin etkinliÄŸi üzerinde duran tamamlayıcı bir tıp metodudur. 

Osteopati

 

Osteopati 19. yy ‘da Dr. Andrew Taylor Still tarafından tanımlamıştır. Kısa sürede Amerika’da ve Avrupa’da yayılmıştır. Osteopati hastalıklardaki kas-iskelet sisteminin etkinliÄŸi üzerinde duran tamamlayıcı bir tıp metodudur. Osteopati omurga rahatsızlıklarında kullanılmakla beraber, sıklıkla rastlanan omuz veya kalça gibi diÄŸer eklemlerde de uygun endikasyonlarda kullanılmaktadır. Denge ve duruÅŸ bozukluklarını düzeltmek, Omurga ve Pelvis eklemlerine mümkün olabildiÄŸi ölçüde fonksiyonunu yeniden kazandırmak, özellikle lomber ve servikal aÄŸrı sendromları, mekanik bel aÄŸrıları, Dr.Maigne’s faset sendromlarında iyi sonuç verir.

​

Osteopati düÅŸüncesi çok basit bir temele dayanır. “Hareket yaÅŸam demektir. Hareketin kısıtlandığı yerde hastalık baÅŸlar.” Osteopati insan vücudunun küçük ve büyük her hareketini bilir. Bunlardaki kısıtlılıkları hisseder ve çözmeye çalışır. Vücudumuzdaki her yapı hareket ederek kendine özgü fonksiyonunu yerine getirir. Osteopati bu baÄŸlantıyı  (hareketi) kullanarak o yapının (strüktürün) fonksiyonunu yerine getirip getirmediÄŸine bakar.

Ozon Terapi

 

Ozon, iki atomlu normal atmosferik oksijenin yüksek enerjili tek atomlu hali ile birleÅŸmesi sonucu doÄŸal ve yapay olarak oluÅŸan çok aktif bir moleküldür. Ozon dünyanın 25-30 km üzerinde ozonosfer katmanında yer alır ve zararlı ultraviole (morötesi ) ışınların dünyaya gelmesini engeller.

 

1935 ‘de cerrahi profesörü Payr, Leipzig üniversitesinde ozonun klinik uygulamasının verdiÄŸi olumlu etkilerle ilgili bir çalışma sundu. 1926’da Dr. Otto Warburg kanserin hücre seviyesinde oksijen azlığından baÅŸladığını ileri sürdüÄŸü çalışmasıyla 1931’de Nobel ödülü aldı. 1979 ‘da Dr. George Freibott ilk defa bir AÄ°DS hastasını ozonla tedaviye aldı. 1980’de Dr. Horst Kief ozonla AÄ°DS tedavisinde baÅŸarılı olduÄŸunu ileri sürdü. 1992’den bu yana Rusya’da yanık vakalarında rutin olarak ozon tedavisi yapılmaya baÅŸlandı.

Proloterapi

 

Proloterapide  aÄŸrı  kaynağı  olan, hasarlı, zayıflamış, dejenere  olmuÅŸ  eklemlerin  tendon  ve  ligamentlerinin  kemiÄŸe  yapışma  yerlerine   hipertonik  solüsyonlar  enjekte  edilir. Bazı durumlarda eklem içine de hipertonik solüsyon enjekte edilebilir. Proloterapide bugüne kadar birçok solüsyon kullanılmış ve halende kullanılmaktadır. Bunlardan bazıları sodyum morhuat, salin, fenol, gliserin, dekstroz gibidir. Proloterapide aÄŸrı kaynağı olan, hasarlı, zayıflamış, dejenere  olmuÅŸ  eklemlerin  tendon  ve  ligamentlerinin  kemiÄŸe  yapışma  yerlerine   hipertonik  solüsyonlar  enjekte  edilir. Bazı durumlarda eklem içine de hipertonik solüsyon enjekte edilebilir.

 

Proloterapi sonuçla ilgilenmez sebebi tedavi etmeye çalışır. Bu  nedenle  etkisi  diÄŸer  bazı  tedavi  yöntemlerine  göre   geç  baÅŸlar. Proloterapi doÄŸal, etkili ve yan  etkisi  nadir  görülen  bir  tedavi  yöntemi  olması  nedeniyle  yaygın  olarak  kullanılan,  baÅŸarı  oranı  yüksek  bir  tedavi  yöntemidir.

Refleksoloji

 

Refleksoloji, el ve ayaklarımızda bedenin tüm bölgelerine, organlarına ve sistemlerine karşılık gelen refleks noktaları olduÄŸu ve bu noktaların, bedenimizin anatomik aynası olduÄŸu prensibine dayanan, masajdan öte tamamlayıcı ve alternatif tıp alanında yaygın bir ÅŸekilde uygulanan bir ÅŸifa yöntemidir. Refleksoloji, sadece el ve ayaklara; parmak, avuç içi veya özel tahta / kemik aracıyla belli özel tekniklerle, hafif yaÄŸ ya da yaÄŸsız uygulanır. Refleksolojinin tam olarak tarihi kökeni bilinemese de ilk uygulama yeri olarak geleneksel tıbbın doÄŸuÅŸ yeri olan antik Eski Mısır olarak kabul edilir. Yaklaşık on iki bin yıllık bir geçmiÅŸi var olduÄŸu sanılmaktadır. Tarihte birçok medeniyet hemen hemen her çeÅŸit rahatsızlık için bu yöntemi uygulamıştır.

 

DoÄŸu’da geleneksel olarak hep varlığını sürdüren bu holistik ( bütünsel ) çalışma, modern tıbbın merkezi olan Batı’ya, 19. yüzyılda Dr. William H. Fitzgerald tarafından ortaya çıkarılan Zone Therapy ile taşınmıştır. Åžuan baÅŸta ABD, Kanada, Avustralya, Avrupa ve alternatif tıbbın hala etkin olduÄŸu Hindistan ve Çin gibi ülkelerde tamamlayıcı terapi yöntemi olarak birçok saÄŸlık alanında kullanılmaktadır. Ülkemizde de SaÄŸlık Bakanlığının hazırladığı yeni yasa ile doktor kontrolünde klinik ve hastanelerde yasallaÅŸmıştır.

​

​

  • X
  • Facebook Sosyal Simge
  • Instagram Sosyal Simge
  • LinkedIn Sosyal Simge
  • YouTube Sosyal Simge
bottom of page