
Ekoloji, canlıların birbirleriyle; canlı ve cansız varlıkların da tamamını kapsayan çevreleriyle ilişkilerini inceleyen bir bilim dalıdır. Bu kavramı ilk kullanan Alman bilim insanı Ernest Haecke, ekonomi ve ekoloji sistemlerinin benzerliği hakkında şöyle demiştir: “Ekoloji deyiminden, doğanın ekonomisi ile ilgili olan bilgiler topluluğunu anlıyoruz”. Ekonomi bilimi ise tüketicilerin sınırsız istek veya ihtiyaçlarının sınırlı olan kaynaklarla nasıl idare edileceğini inceler. Enerji, ham maddeler, doğal kaynaklar gibi doğaya ait kaynakların ekonomik katkısını da ekolojik iktisat bilimi incelemektedir. Tüketimle beraber ekonomik refahın istikrarlı bir şekilde artması için üretimin de istikrarlı ve artarak devam etmesi gerekir. Çevre faktörü, üretim ve tüketim sürecinde hem geliştirici hem de sınırlayıcı önemli bir yerde bulunur.
Ekolojinin incelediği ekosistem ise canlı ve cansız çevrenin tamamıdır. Burada canlısız, abiyotik faktörler (toprak, su, hava, iklim gibi cansız faktörler) ve canlı, biyotik (üretici bitkiler, tüketiciler hayvanlar ve ayrıştırıcı mantarlar) faktörler olmak üzere iki faktör oluşturur. Bu tanımlamadaki organizmalar; diğer bir deyim ile canlılar veya canlı çevre, insan, hayvan ve bitkilere ait bireyleri veya bunlardan oluşmuş toplulukları ifade etmektedir. Tanımlamanın içinde geçen organizmaların içinde yaşadıkları ortam deyimi ise cansız çevre olarak da ifade edilir ve hava, su, toprak, ışık gibi faktörleri kapsar.
Araştırma konusu, yöntemi ve amaçlarındaki bazı özellikleri yardımıyla çevre bilimi diğer doğa bilimlerinden ayırma imkânı vardır. Ekoloji, bütün canlılar için ortak olan ve canlılar üzerinde etki yapabilen temel konularla ilgilenir. Diğer bir ayırıcı özelliği ise ekolojinin bir canlıya ait belirli organları ve bu organlardaki hayat süreçlerini değil, canlıların içinde bulundukları hayat ortamı ve diğer canlılarla olan karşılıklı ilişkilerini incelemesidir.
Ekolojinin incelediği ekosistem ise canlı ve cansız çevrenin tamamıdır. Burada canlısız, abiyotik faktörler (toprak, su, hava, iklim gibi cansız faktörler) ve canlı, biyotik (üretici bitkiler, tüketiciler hayvanlar ve ayrıştırıcı mantarlar) faktörler olmak üzere iki faktör oluşturur. Bu tanımlamadaki organizmalar; diğer bir deyim ile canlılar veya canlı çevre, insan, hayvan ve bitkilere ait bireyleri veya bunlardan oluşmuş toplulukları ifade etmektedir. Tanımlamanın içinde geçen organizmaların içinde yaşadıkları ortam deyimi ise cansız çevre olarak da ifade edilir ve hava, su, toprak, ışık gibi faktörleri kapsar.
Yerküre, tek başına bildiğimiz en büyük ekosistemi oluşturmaktadır, ancak bir taş parçasının altında, bir kavanozun, bir şişenin içinde de ekosistemler oluşabilir. Ekosistem yaklaşımı, bireysel organizmalar ya da topluluklardan çok tüm alanın işlevlerinin nasıl olduğuyla ilgilenir. Bir alandaki organizmalar ve cansız çevreleriyle olan ilişkilerine bakar.
Doğal kaynaklar ile beraber hayvanlar, bitkiler ve yararlı böcekler, mikroorganizmalar canlı cansız tüm çevre, yaşamın devam etmesi, sürdürülmesi için gerekliliktir. Doğal yaşam olmadan hayat mümkün değildir. Doğa ve biyoçeşitlilik, sadece hayatta kalmak için değil ekonomik sürdürülebilirlik için de gerekliliktir. Bu açıdan bakıldığında, çevre, doğal kaynaklar, tüm canlılar hatta cansız öğeler ve iklimsel döngüler insan ve yaşamdan ayrı düşünülemeyecek temel unsurlardır.
Yangınlarda çıkan zararlı gazlar ve korunma
Ototrof Canlılar
Kendi kendine beslenebilen ve beslenmeleri için gerekli olan besinleri bağımsız olarak üretebilen canlılara ‘Ototrof Canlılar’ denir. Ototrof canlılar inorganik maddelerden organik madde sentezleme kabiliyeti olan organizmalardır. Bu canlılar, organik madde sentezi için gerekli olan enerjiyi güneş enerjisinden karşılarlar. Bu tür ototrof canlılara besin sentezinde ihtiyaç duydukları enerjiyi güneş enerjisinden karşıladıkları için ‘Fotoototrofik Canlılar’ adı verilir. Örnek olarak bitkileri verebiliriz.
Bazı bakteri grupları besin sentezi sırasında gerekli olan enerjiyi çeşitli inorganik kimyasal reaksiyonlardan karşılarlar.Bu tür canlılara da ‘Kemoototrof canlılar’ adı verilir.
Heterotrof Canlılar
Bu canlılar, canlılık faaliyetlerini sürdürebilmek için gereksinim duydukları enerji, inorganik ve organik molekül ihtiyaçlarını dışarıdan karşılarlar. Heterotrof organizmalar beslenebilmek için dış ortama bağımlıdırlar. Hayvanlar, Mantarlar ve bazı tek hücreli canlılar organizmalar heterotrof canlılardır.
Besin piramitleri alan başına düşen birey sayısı, biyokütle (g/m2) ve enerji (k cal m−2 yr−1) gibi ekosistemin değişik sayısal özeliklerini göstermek için kullanılır. Alt düzeylerden üst düzeylere çıktıkça iletilen enerji miktarının azalması tüm ekosistemlerde gözlemlenen yapılardan biridir. Piramidin her düzeyinin boyutu genellikle bir organizmanın kuru ağırlığı olarak ölçülen biyokütledir. Ototroflar dünya üzerinde en büyük biyokütle oranına sahiptir ancak mikroorganizmaların biyokütlesi ototroflara çok yakındır ve hatta daha da fazla olabilir.
Piramidin yapısı ekosistemden ekosisteme ve zamana göre değişiklik gösterebilir. Bazı durumlarda besin piramidi yapısı tersine dönebilir; bu yapıya su ve mercan kayalığı ekosistemlerinde rastlanır. Biyokütlenin tersine dönmüş yapısı genellikle üreticilerin boyutları ile alakalıdır. Suda yaşayan topluluklarda genellikle üreticiler (planktonlar), yüksek büyüme hızına sahip tüketicilerden daha küçük boyutludurlar.
Toprak Kaynakları
Toprak, sürdürülebilir tarımsal üretimin vazgeçilmez bir unsurudur ve gerekli önlemlerle korunamadığında zamanla kaybedilen veya verimsizleşen temel bir kaynaktır. 1 cm toprak yaklaşık 250 yılda oluşur. Verimli tarım topraklarının oluşum süreci ise daha fazla hızlandırılamamaktadır. Toprağı sürdürülebilir tarıma uygun hale getirmek için kimyasal, fiziksel ve biyolojik koşulları optimum düzeyde tutmak gereklidir. Bugün dünya topraklarının %12’si ürün yetiştiriciliği amacıyla kullanılmaktadır. Bu alanın %26’sı gıda üretimi için kullanılsa da önümüzdeki yıllarda azalacağı öngörülmektedir. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) açıklamalarına göre, dünyada her 5 s 1 çocuk açlıktan ölmekte ve her yıl 1 milyon kişi bu felaketle yüz yüze gelmektedir. Bu felakete yol açan en önemli unsurların başında topraktaki verim kaybı, kötü çevre koşulları ve gübre, pestisit, mazot atıkları gibi kimyasal ürünlerin yoğunluğudur.
Su Kaynakları
Ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli toplamı yıllık 112 milyar m3 ’tür. Tüketilen suyun %72,2’si göl ve akarsu gibi yerüstü su kaynaklarından, %27,8’i ise yeraltı sularından sağlanmaktadır. Yıllık su tüketiminin %74’ü sulama, %13’ü içme-kullanma, %13’ü ise endüstriyel suya harcanmaktadır. Türkiye’de teorik hidroelektrik potansiyel 433 milyar kWh, teknik olarak değerlendirilebilir potansiyel ise 180 milyar kWh olarak hesaplanmıştır. Türkiye’nin 2017 itibarıyla toplam enerji kaynağının %34’ü hidroelektrik santrallerden karşılanmaktadır.
Türkiye, içme ve kullanma, yüzme, yerüstü ve yeraltı suları kalitesinin korunması ve iyileştirilmesi, tarım kaynaklı nitrat kirliliğinin önlenmesi ile kentsel atık suların arıtımı konularında AB müktesebatına büyük oranda uyum sağlanmıştır. Ancak taşkın risklerinin yönetilmesi ve deniz, kıyı alanlarının korunması konularında düzenleme yapılması gerekmektedir. Son yıllarda AB mali yardımlarıyla içme suyu ve atık su altyapı yatırımları artmıştır.
Son dönemde yaşanan sorumsuz üretim ve tüketim, iklim değişikliği ve küresel ekonomik sorunlar hem bizleri hem de gelecek nesilleri etkiliyor. O yüzden sürdürülebilir kalkınma çerçevesi altında yeşil girişimcilik, yeşil ekonomi, yeşil teknoloji, yeşil kimya, sıfır atık, geri dönüşüm, bilinçli tüketim, tasarruf, yenilenebilir enerji kaynakları, organik tarım, permakültür gibi konu başlıklarını içeren sürdürülebilir yaşamı zorunlu bir hale geliyor. Ekolojik ve Ekonomik bakış açısı ile çevresel sürdürülebilirliğe katkı sağlanırken ekonomik gelişme, gelir artışı, istihdam ve fakirliğin azaltılmasına da katkı sağlanmış oluyor.
Sürdürülebilir bir yaşam tarzı yeme, ulaşım, sosyalleşme, enerji kullanımı, atık imhası ve daha birçok konuyu içerisinde barındırır. Basitçe söylemek gerekirse; sürdürülebilir olmak gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden günümüzün ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bu, yapılan her şeyin en az etkiye, en az israfa sahip olduğu anlamına gelir. Sürdürülebilir yaşam yalnızca felsefi düşünme ile gerçekleşmez. İçkin olarak harekete geçmeyi ve aksiyon almayı da barındırır. Çünkü bugün tek bir bireyin çabası tüm sorunları çözemeyecek olsa da bireylerin birbirlerini etkileyerek sürdürülebilir yaşama geçmeleri kolektif ruhu besleyerek gerçek çözümleri doğuracaktır.
Sürdürülebilirlik sadece çevresel bir sorun değildir; aynı zamanda ekonomiktir. Nüfusun beşte biri gezegenin çevresel kaynaklarının çoğuna erişmekle kalmıyor, aynı zamanda gezegenin eğitim ve sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere ekonomik kaynaklarının çoğuna erişilebiliyor. Yaşam standartları değişmedikçe, gelişmekte olan ülkelerin sakinleri yoksulluk ve yetersiz beslenme ile uğraşmaya devam ederken, nüfusları büyümeye devam edecektir. Sürdürülebilirlik, dünya çapında yoksulluğu azaltmanın cevabının bir parçası olabilir. Sürdürülebilirlik sadece enerji kullanımını ve emisyonu azaltmak anlamına gelmez; işlere erişimi arttırmak, sorumlu ticareti teşvik etmek ve yoksulluk oranlarını azaltmak anlamına gelir.
Tüketimin ve atık oluşturmanın bir sıradanlık olduğu bu dünyada sürdürülebilir yaşam kulağa biraz ütopik gelebilir. Ama inanın zor değil! Sizlere vereceğimiz birkaç ipucu iyi alışkanlıklar kazanmanıza ve olumlu davranış değişiklikleri geliştirmenize yardımcı olabilir. Yaşam tarzı değişiklikleri yaparak paradan tasarruf edebilir, daha organik yaşayabilir ve daha sağlıklı bir yaşam tarzına sahip olabilirsiniz. İşte daha sürdürülebilir bir yaşam tarzı oluşturmak için ipuçları:
Doğalgaz ısınması gibi sistemler yerine uygun olacak şekilde güneş paneli veya rüzgâr enerjisinden yararlanabilmenin yollarını araştırın. İçinde bulunduğumuz bu süreçte araç ve toplu taşıma kullanımı minimum seviyeye indi. Koronavirüs salgını atladıldıktan sonraki dönemde de araç kullanımınızı minimumda tutmanızı ve mümkün olduğunca yürümeyi ya da toplu taşımayı tercih etmenizi tavsiye ederiz.
Duş alırken veya lavaboyu kullanırken ne yazık ki çok fazla su israfı meydana gelebiliyor. Su hayattır. Suya sahip olan hayata da sahip olur. Bu ilkeyi benimseyebilir ve su tüketimine her daim dikkat edebilirsiniz.
Mümkün oldukça tüm atıklarınızı geri dönüştürün. Alternatif veya yeniden kullanılabilir bileşenlere sahip tüm farklı öğeleri düşünün: şarj edilebilir piller, çakmaklar, ayakkabılar, su şişeleri, alışveriş çantaları, dolma kalemler… Alışveriş yaparken, daha az ambalaj kullanmak için toplu olarak satın almayı düşünün ve yanınızda alışveriş çantanızı götürün.
Sürdürülebilir Yaşam Seminer ve Eğitimleri için iletişime geçebilirsiniz.